Hatalı tedavi sonucunda zarar görenlerin/yakınlarının Üniversite aleyhine açtıkları davalara ilişkin mahkemelerce hükmedilen maddi ve manevi tazminatların, zarara sebebiyet veren kamu görevlilerine rücu edilmesinde mevzuat hükümlerine aykırı davranıldığı görülmüştür.

Anayasa’nın 125’inci maddesinde, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü bulunduğu hükme bağlanmış olup, buna göre idarelerin kamu hizmetlerinin yerine getirilmesi sırasında şahıslara verdiği zararları hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk


esaslarına göre tazmin etmek zorunda olduğu idare hukukunun genel bir ilkesi olarak kabul edilmiş bulunmaktadır.

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun “Kişilerin Uğradıkları Zararlar” başlıklı 13’üncü maddesinde;

Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar. Ancak, Devlet dairelerine tevdi veya bu dairelerce tahsil veya muhafaza edilen para ve para hükmündeki değerli kağıtların ilgili personel tarafından zimmete geçirilmesi halinde, zimmete geçirilen miktar, cezai takibat sonucu beklenmeden Hazine tarafından hak sahibine ödenir. Kurumun, genel hükümlere göre sorumlu personele rücu hakkı saklıdır.”

Düzenlemesi yer almaktadır.

Aynı Kanun’un “Kişisel Sorumluluk ve Zarar” başlıklı 12’nci maddesinde de “Devlet memurları, görevlerini dikkat ve itina ile yerine getirmek ve kendilerine teslim edilen Devlet malını korumak ve her an hizmete hazır halde bulundurmak için gerekli tedbirleri almak zorundadırlar. Devlet memurunun kasıt, kusur, ihmal veya tedbirsizliği sonucu idare zarara uğratılmışsa, bu zararın ilgili memur tarafından rayiç bedeli üzerinden ödenmesi esastır. Zararların ödettirilmesinde bu konudaki genel hükümler uygulanır. " denilmektedir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 61’inci maddesine göre, idare aleyhine açılan davalarda üçüncü kişilerin müdahil olma şansının kişilere verilebilmesi için idare tarafından rücu hakkı kullanılacak kişilere davanın ihbar edilmesi gerekmektedir. Keza aynı Kanun’un Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 69’uncu maddesinde fer'i müdahilin tarafla rücu ilişkisinde, asıl davadaki uyuşmazlık hakkında yanlış karar verildiği iddiasının dinlenilmeyeceği düzenlenmiş, bunun istisnasının müdahilin savunma hakkını kullanmasının mümkün olmadığı haller olduğu belirtilmiştir. Nitekim Yargıtay kararlarında da ilk dava ihbar edilmeksizin ve ilgili kişinin müdahil olması sağlanmaksızın açılan rücuen tazminat davalarında, rücu istemi yöneltilen kişinin kendisini savunma imkânı bulamadığı ilk davadaki hükmün, doğrudan rücu davasında hükme esas alınması halinde savunma hakkının ihlal edileceği ifade edilmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28’inci maddesinin 1’inci fıkrasında, Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idarenin gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğu, bu sürenin, hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemeyeceği, aynı maddenin 2’nci fıkrasında ise konusu belli bir miktar paranın ödenmesini gerektiren davalarda hükmedilen miktar ile her türlü davalarda hükmedilen


vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin, davacının veya vekilinin davalı idareye yazılı şekilde bildireceği banka hesap numarasına, bu bildirim tarihinden itibaren, birinci fıkrada belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde yatırılacağı, birinci fıkrada belirtilen süreler içinde ödeme yapılmaması halinde, genel hükümler dairesinde infaz ve icra olunacağı hükümlerine yer verilmiştir.

5018 sayılı Kanun’un 71’inci maddesinde kamu zararı; kamu görevlilerinin kasıt, kusur veya ihmallerinden kaynaklanan mevzuata aykırı karar, işlem veya eylemleri sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunması olarak tanımlanmıştır. Aynı maddede kontrol, denetim, inceleme, kesin hükme bağlama veya yargılama sonucunda tespit edilen kamu zararının, zararın oluştuğu tarihten itibaren ilgili mevzuatına göre hesaplanacak faiziyle birlikte ilgililerden tahsil edileceği belirtilmiştir.

5018 sayılı Kanun’un 71’inci maddesinin verdiği yetkiye istinaden Bakanlar Kurulunca hazırlanıp 19.10.2006 tarih ve 26324 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, Kamu Zararlarının Tahsiline İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’in 7’nci maddesinin (a) fıkrasında da kontrol, denetim veya inceleme sonucu tespit edilen kamu zararına ilişkin yazı, tutanak, rapor, ilâm ve benzeri belgelerin ilgili kamu idaresine gönderileceği ifade edilmiştir.

Yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri birlikte değerlendirildiğinde; ilgili kamu kurumu görevlilerinin hatalı eylem ve işlemlerinden doğan tazminat ve benzeri yükümlülüklerinin öncelikle ilgili kamu kurumu tarafından ödenmesi, ödenen tazminat ve benzeri zararların kamu üzerinde bırakılmaması, zarara neden olan kişilere kusurları oranında rücu edilmesi gerekmektedir. Nitekim Yargıtay 4’üncü Hukuk Dairesinin 14.03.2017 tarih ve 2016/7638E. 2017/1653K. Sayılı kararında bu husus “...tazminatı ödeyen davalı idare, kusuru oranında personeline rücu edebilir. ” şeklinde ifade edilmiştir.

Buna göre idarenin olası tazminata muttali olduğu andan itibaren, muhtemel tazminatın oluşup oluşmayacağını, tazminatın oluşması muhtemel ise sebeplerini ve muhtemel tazminata varsa sebebiyet veren kamu görevlilerini yapacağı inceleme ile tespit etmesi, yukarıda anılan Kamu Zararlarının Tahsiline İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’in 7’nci maddesinin amir hükmüdür. Bir başka ifadeyle İdarenin, tazminata ilişkin dilekçe, iddia vb. başvurularla muttali olduğu tazminat doğurması muhtemel eylem ve işlemler ile ilgili gerekli incelemeyi yapıp ona göre işlem tesis etmesi, yukarıda değinilen mevzuata göre basiretli davranmasının gereğidir.

Hacettepe Üniversitesinde, özellikle Tıp Fakültesi bünyesinde faaliyet gösteren Döner Sermaye İşletmesi bünyesindeki hatalı tedavi işlemlerinde, ilgililerin tazminat taleplerinin herhangi bir inceleme yapılmaksızın doğrudan cevap verilerek veya zımnen reddedildiği,


tazminat talep edenlerin doğrudan idari yargı yoluna yönlendirildiği görülmüştür. Kamu idaresi cevabında; başvurulara verilen cevap yazılarında; yapılan değerlendirmenin ve tazminat talebinin ret gerekçesinin ayrıntılı olarak yazılmamasının başvurunun incelenmeksizin reddedildiği anlamına gelmediği ve hukuken bir sakıncasının bulunmadığı ifade edilmişse de; uygulamada ilgili birimden bilgi ve belge istendikten sonra, hatalı işlem içerdiği kesin olan olaylar da dâhil tüm tazminat talepleri reddedilerek, tazminat talebinde bulunanlara yargı yolu gösterilmiştir. Tazminat konusunun incelenmesi, tazminat talebine ilişkin olayın mahiyeti, varsa kusurun niteliği ve kusurun sorumluların tespitinin yapılarak bir rapora bağlanması, basiretli davranmanın, hukuk devletinin ve fuzuli mahkeme masrafının ödenmemesi için yapılması gereken bir işlemdir. Kamu İdaresi tarafından böyle bir işlem tesis edilmemiştir.

Ayrıca muhtemel tazminata sebebiyet veren ameliyatta fiilen bulunmayan eğitim sorumlusu doktorların çoğunlukla dava sonuçlanıp tazminat tutarı kendilerine rücu edildiğinde konudan haberdar oldukları ve buna bağlı olarak bu kişilerin kanuni hakları olan “davaya katılma" hakkından mahrum bırakıldıkları, tüm bunların yanı sıra yargı kararlarında kamu görevlilerine kusur atfedilmediği halde İdarenin kusursuz sorumluluk gerekçesiyle hükmedilen manevi tazminat tutarlarının da kişilere rücu edildiği anlaşılmıştır.


Üniversitenin kusurlu bulunduğu ve tazminata hükmedildiği tüm dava dosyaları içinde kesinleşenlerle ilgili rücu hakkının kullanılmadığı dosyaların yanı sıra, yargı kararları kesinleşmeden ödeme yapılan dosyalar da olduğu görülmüştür. Oysa İdarenin yargı kararıyla kusurlu olduğunun tespit edilmesi ve yargı kararının kesinleşmesinden sonra varsa kusursuz sorumluluk dışındaki tazminat tutarının kusurları oranında sorumlulara rücu edilmesi gerekmektedir. Keza, hükmedilen tazminatın yargı süreci tüketilmeden, dolayısıyla yargı kararı kesinleşmeden ödemesinin yapılması da, yargılamanın ilerleyen safhalarında davanın idare lehine sonuçlanması halinde, ödenen tazminat tutarının yeniden tahsilinin bazen imkânsızlaşması neticesi doğurarak kamu zararına sebebiyet verebilecektir. Her ne kadar, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28’inci maddesinde mahkeme kararlarının idari işlemlerle ilgili olanlarının 30 gün içinde yerine getirilme zorunluluğu bulunsa da, aynı maddenin 2’nci fıkrasında, ödeme gerektiren tazminat ve benzeri yükümlülüklerin genel hükümler çerçevesinde yürütüleceği hüküm altına alınmıştır.


Kararla ilgili sorunuz mu var?