Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından Dikmen vadisi 4. ve 5. Etaplarda 2005-2006 yıllarında başlatılan Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Projesinde çeşitli uygulama hataları yapılmış, proje için gerekli işlemler zamanında tamamlanmamış ve bu sebeplerle hem projenin tamamlanması makul sürelerde gerçekleşememiş hem de Kurum ciddi bir mali külfet ve risk altına girmiştir. Söz konusu hususa ilişkin 2019 yılı Sayıştay Raporunun 17’nci maddesinde tüm açıklamalar ve hatalı yönler detayları ile belirtilmiş olmasına rağmen 2020 yılında da mezkûr husus çözüme kavuşturulamamış ve hak sahipleri için verilmesi gereken dairelerin inşaatı dahi başlatılamamıştır.

Söz konusu proje 04.01.2005 tarihinde ilgili alanın Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı ilan edilmesi ile başlamış, 17.02.2006 tarihinde projeye ilişkin detaylı uygulama esasları belirlenmiştir. Bu esaslarda tapulu, tapu tahsis belgeli ve belgesiz yapı sahipleri ile yapılacak anlaşmaların detaylarına yer verilmiş, kişilerin mağduriyet yaşamalarının önüne geçilmesi için gerekli önlemler alınmaya çalışılmıştır. Ne var ki 2009 yılına gelindiğinde aradan geçen 3 senelik sürece rağmen ilgili alanda gerekli işlemler bitirilememiş, uygulama esaslarında açıkça belirtilmesine rağmen anlaşma yapmayan hak sahiplerine uygulanması gereken işlemler tamamlanmamıştır. Kaçak yapı konumunda olan yerler tahliye edilip yıkılması gerekirken


tahliye ve yıkım işlemleri gerçekleşmemiş, projenin başladığı 2006 yılından yaklaşık 10 sene sonra 2016 yılında bile ilgili alanda kaçak yapılar varlıklarını sürdürmüşlerdir.

2009 yılına gelindiğinde konu ile alakalı mahkeme safahatı başlamış, bu kapsamda projeye esas teşkil eden meclis kararlarının mahkemece yürütmesinin durdurulması, Belediye Meclisi tarafından ilgili meclis kararının tümüyle iptal edilerek projeden vazgeçilmesi, hak sahiplerinden tahsil edilen tutarların iadesine karar verilmesi, söz konusu Karar’ın mahkeme tarafından iptali, bunun üzerine belediye tarafından projenin 17.02.2006 tarih ve 483 sayılı Meclis Kararına göre devamına karar verilmesi gibi olaylar yaşanmış ve projenin 2010 yılında kaldığı yerden aynen devam ettirilmesine karar verilmiştir.

Projenin başlamasının, birçok hak sahibi ile sözleşme imzalanmasının ve bu kişiler tarafından sözleşme yükümlülüklerinin (tahsis ücretinin ödenmesi, yapının tahliyesi vb.) yerine getirilmesinin üzerinden yaklaşık 10 yıl gibi uzun bir süre geçtikten sonra 16.06.2016 tarihinde kat karşılığı yapım işi ihalesine çıkılmıştır. Ne var ki bu ihale yapılırken de ilgili alanda kaçak yapıların tamamı temizlenmemiş, anlaşma sağlanması gereken hak sahipleri ile anlaşmalar tamamlanmamıştır. Söz konusu hususlar tamamlanmadan yapım işinin ihale edilmesi yüklenici firma tarafından “işe başlamama sebebi” olarak devamlı öne sürülmüş, bununla ilgili yüklenici tarafından 2016, 2017 ve 2018 yıllarında tespit davaları açılmıştır. Bahsi geçen tespit davalarından ilki 2016 yılının Eylül ayında açılmış ve 3 parselde toplam 30 yapı bulunduğu tespit edilmiştir. Aradan yaklaşık 1 yıl geçtikten sonra açılan ikinci tespit davasında da aynı yerlerin mevcudiyetini koruduğuna mahkemece hükmedilmiştir. Görüldüğü üzere iki tespit davası arasında geçen 1 yıllık süreçte de yapılardan hiçbiri hakkında Kurum tarafından işlem yapılmamıştır. Bölgenin yapılardan tamamen temizlenmesi ise 2018 yılının Kasım ayını bulmuştur.

2018 yılının Kasım ayında kaçak yapıların tamamı yıkılmış ve inşaat işleri için herhangi bir engel kalmamıştır. Bu süreçte yüklenici tarafından yine işe başlanmamış, buna rağmen Kurum tarafından sözleşmenin feshine ilişkin yasal yollara başvurulmamıştır.

İmar plan ve uygulamaları açısından da proje olması gerektiği gibi devam etmemiş, yapılan imar planları idari yargıda defaatle iptal edilmiştir. İlk defa 08.03.2017 tarihinde “Mevcut konut haklarının arttırılması”, “Vadinin hava koridorunu yok edecek yükseklikte yapı yapılması”, “Yetersiz donatı alanı ayrılması” ve “İmar Yönetmeliği’ne aykırı olarak emsal harici inşaat haklarının tanımlanması” gibi sebeplerle iptal edilen imar planları Kurum tarafından revize edilmiş, ancak tekrardan yapılan planlar da “Daha önceki yargı kararlarının


gereklerinin yerine getirilmemesi” ve “Şehircilik ilkelerine ve kamu yararına aykırı olduğu” gerekçeleriyle iptal edilmiştir. Yukarıda bahsedilen iptal kararları belli dönemlerde yapılaşmanın başlamasını hukuki olarak imkânsız hale getirmiş ve sürecin uzamasına sebebiyet vermiştir. Her ne kadar imar planlarının yürürlükte olduğu ve fiilen hiçbir mazeretin olmadığı dönemlerde dahi yüklenici tarafından işe başlanmamış olsa da imar planlarının iptal edilmesi yüklenici tarafından sık sık işe başlamama gerekçesi olarak öne sürülmüştür.

2020 yılında da yukarıda bahsedilen hususlarda pek bir değişiklik olmamış, yeniden hazırlanan ve onaylanan imar planı üzerine yüklenicinin çalışamadığı günler için (imar planlarının iptal olduğu ve alanın tamamen temizlenemediği dönem) 30 aylık ek süre verilmiş, ne var ki henüz herhangi bir yapılaşma gerçekleşmeden söz konusu imar planının yürütmesi yeniden -daha önceki iptal kararlarında verilen aynı gerekçelerle- durdurulmuştur.

Yukarıda açıklanan sebeplerden ötürü hak sahiplerinden önemli bir kısmına 14-15 yıldır kira yardımı yapılmaya devam edilmiştir. 2020 yılında ilgili alanda yer alan hak sahipleri için yapılan yıllık toplam kira yardımı 8.519.760,00 TL’dir. Söz konusu tutar 14-15 yıldır ödenmeye devam edilmiş ve günümüz tutarları ile yaklaşık 100 milyon TL gibi bir tutar kira yardımı olarak hak sahiplerine verilmiştir. Bununla birlikte bazı hak sahiplerine kira ödemesi yerine belediye konutları tahsis edilmiş, söz konusu kamu kaynağının kullanılması da yukarıdaki rakama dâhil edilmemiştir.

Sürecin uzaması sadece ödenen kira tutarlarının artmasına neden olmamakta aynı zamanda sürecin uzamasından rahatsız olan bir kısım hak sahiplerinin sözleşmeden dönmek istemesine, bir kısmının ifayı ret ve müspet zararın tazmini amacıyla dava açmalarına sebebiyet vermektedir. Söz konusu davalardan bazıları belediye aleyhine sonuçlanmakta ve kesinleşmektedir. Bu davalar nedeniyle ödenen/ödenecek ana tutarlar dışında kalan yargılama gideri, vekâlet ücreti gibi ödemeler de belediye açısından ciddi bir maddi külfet oluşturmaktadır.

Söz konusu tutarların toplamı sadece bir davada yaklaşık 900.000,00 TL’yi bulmaktadır. Mezkûr yapılar tamamlanıp hak sahiplerine verilmedikçe yaklaşık 1.000 kadar hak sahibi tarafından belediye aleyhine açılabilecek dava sayısı nazara alınırsa belediyenin karşı karşıya olduğu riskin ne kadar yüksek olduğu rahatlıkla anlaşılacaktır.

Kaçak yapıların mevcudiyeti devam ederken ve bunlarla ilgili yıkım işlemleri gerçekleştirilmeden ihaleye çıkılması, ihalenin yapıldığı 16.06.2016 tarihinden 2018 yılının


sonuna kadar kaçak yapıların tahliyesinin sağlanamaması, yüklenicinin edimini ifa edebilmesi önünde hiçbir engelin bulunmadığı dönemde yüklenicinin fiilen arazide işe başlamamasına rağmen Kurum tarafından sözleşmenin feshine ilişkin iş ve işlemlerin yerine getirilmemiş olması kabul edilebilir değildir. Ayrıca, yasa ve şehir plancılığı esaslarına uygun imar planları yapılmaması söz konusu planların birçok defa yargı kararıyla iptal edilmesine sebebiyet vermiş, bu husus da sürecin uzamasına neden olmuştur.

Yukarıda açıklanan sebeplerle, bu denli büyük çaplı kentsel dönüşüm projelerinde vakit kaybetmeksizin ilgili alanın yapılardan temiz hale getirilmesi, kanunların amir hükümlerine uymayanlar hakkında gerekli yaptırımların geciktirilmeksizin cebren uygulanması, imar planlarının yasa ve şehircilik ilkelerine uygun yapılarak kesinleşmesinin beklenmesi, daha sonra bu planlarda değişikliğe gidilmemesi, yapım ihalesinin bu süreçlerden sonra gerçekleştirilmesi ve ihalede yükleniciye tevdi edilen yükümlülüklerin tam olarak takibinin sağlanması önem arz etmektedir. Söz konusu hususlara riayet edilmesi; kamuya güvenerek sürece dâhil olan ve sözleşme imzalayan hak sahiplerinin haklarının korunmasına, Kurumun ileriki süreçlerde çok büyük mali külfet ile karşılaşmamasına ve projenin tamamlanabilmesine imkân sağlayacaktır.


Kararla ilgili sorunuz mu var?