Karar Künyesi
Ayaş Belediyesinde çevre temizlik vergisi ve emlak vergisi mükellefiyetinin sağlıklı bir şekilde tesis edilememesi nedeniyle anılan vergilerin tahsilatında gelir kaybı yaşandığı görülmüştür.
Yasalarla belirlenen vergilerin muhatabı mükellef olduğundan, etkin bir vergi tahsilatı için mükellefiyetin tam ve doğru tespit edilmesi önem arz etmektedir. Belediyenin yetki alanında olan vergilerin mükellefiyeti, konusu, matrahı gibi temel unsurları 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu’nda ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
2464 sayılı Kanun’un mükerrer 44’üncü maddesinde çevre temizlik vergisinin konusu ve mükellefi düzenlenmiş olup belediyenin çevre ve temizlik hizmetlerinden yararlanan konut, işyeri ve diğer şekillerde kullanılan binaların vergiye tabi olduğu, verginin mükellefinin ise binaları kullananlar olduğu belirtilmiştir. Bununla beraber maddenin devamında, su ve kanalizasyon hizmetleri ayrı bir kanunla düzenlenmiş olan büyükşehir belediye sınırları içerisindeki konutlara ilişkin çevre temizlik vergisinin su kanalizasyon idarelerince tahsil edileceği hüküm altına alınmıştır.
Görüleceği üzere Belediyenin yetki alanına giren çevre temizlik vergisinin konusu, dernek ve vakıf gibi ticari amaçlı olmayan diğer şekilde kullanımları da kapsamaktadır.
Ancak yapılan incelemelerde; Ayaş Belediyesinde, diğer kullanım şekilleri kapsamında olan 33 adet derneğe mükellefiyet tesis edilmediği görülmüştür.
Belediyenin yetki alanındaki bir diğer gelir olan emlak vergisi, 1319 sayılı Kanun’da düzenlenmektedir. Kanun’un 3’üncü maddesinde; binanın maliki, varsa intifa hakkı sahibi, her ikisi de yoksa binaya malik gibi tasarruf edenlerin bina vergisinin mükellefi olduğu hükme bağlanmıştır. Bu hüküm uyarınca, özellikle kaçak yapılarda tapu kayıtlarında bina maliki gözükmese bile binaya malik gibi tasarruf edenlerin mükellef olarak bina üzerinden emlak vergisi ödemeleri gerekmektedir. Nitekim 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 3’üncü maddesinde de vergiyi doğuran olayda işlemin gerçek mahiyetinin esas olduğu vurgulanmıştır. Dolayısıyla vergiyi doğuran olay binanın kullanımı olduğundan binanın kaçak yapı olması ya da yapı kullanma izninin bulunmaması, verginin bina üzerinden alınması gerekliliğini değiştirmemektedir. Zira 1319 sayılı Kanun’un 19’uncu maddesinde de inşaatın bittiği yılı takip eden bütçe yılından itibaren arsa/arazi vergisi mükellefiyetinin sona ereceği ifade edildiğinden bu tarih itibarıyla verginin bina üzerinden alınması gerekmektedir.
Ancak yapılan incelemelerde, inşaatın bitmesine rağmen hukuki süreçleri tamamlanmayan taşınmazlarda emlak vergisinin, uzun süre bina yerine arsa/arazi üzerinden alındığı görülmüştür. Bahse konu taşınmazlar, ancak 2018 yılında yürürlüğe giren 3194 sayılı İmar Kanunu’nun geçici 16’ncı maddesinden yararlanılarak yapı kayıt belgesi alındıktan sonra bina üzerinden vergilendirilmiştir. Diğer bir ifadeyle, gerekli izin ve ruhsatlar alınmaksızın üzerinde malik gibi tasarrufta bulunulan binalardan, yukarıdaki mevzuat hükümlerinin aksine arsa/arazi üzerinden emlak vergisi alınarak gelir kaybına sebep olunduğu anlaşılmıştır.
Sonuç olarak mükellefiyetin etkin vergilendirmeyi mümkün kılacak şekilde tesis edilmesi ve bunu sağlayacak kontrol mekanizmalarının oluşturulması, Belediye gelirlerinin artırılmasına ve kaynakların etkili, ekonomik ve verimli elde edilmesine katkı sunacaktır.
Kamu idaresi cevabında; “2018 yılına ait işlem yapma imkânı olmadığından 2019 yılında gerekli çalışmalar başlatılmıştır.” denilmiştir.
Sonuç olarak İdare tarafından verilen cevapta, 2019 yılında gerekli çalışmaların başlatıldığı ifade edilmişse de denetim yılındaki hatalı uygulamaya ilişkin herhangi bir hukuki gerekçe gösterilmediğinden bulgu konusu edilen hususa ilişkin değerlendirmemiz devam etmektedir.