İlde ticari faaliyetine devam eden taksi plakalarının (T Plaka) süresiz kullanıldığı tespit edilmiştir

Taksi Plakaları ile ilgili Belediye’de ulaşılabilen tek kayıt 27.06.2008 tarih ve 2008/828 sayılı Bolu Belediyesi Encümen Kararı olup bu kararda yer alan ve fiilen çalışan, bu hâliyle faaliyetlerine devam etmesine karar verilen 184 adet taksiye ilişkin bilgi ve listenin, Bolu Şoförler ve Otomobilciler Odasının 01.05.2008 tarih ve 62 sayılı yazısı ile bildirilen ticari taksi sayılarına dayandırıldığı anlaşılmaktadır.

5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 14’üncü maddesinin a fıkrası ile belediyeler, belirtilen diğer görevlerin yanı sıra ulaşım gibi kentsel alt yapı, şehir içi trafik hizmetleri yapmak veya yaptırmakla mükellef kılınmıştır.

5393 sayılı Kanun’un 15’inci maddesinde ise belediyenin yetkileri ve imtiyazları sayılmış olup, toplu taşıma yapmak, kanunların belediyelere verdiği trafik düzenlemesinin gerektirdiği bütün işleri yürütmek belediyenin yetkileri arasında gösterilmiştir.

Anılan maddenin beşinci fıkrasına göre ise belediyeler e, f ve g bentlerinde belirtilen hizmetleri Danıştayın görüşü ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının kararıyla süresi kırk dokuz yılı geçmemek üzere imtiyaz yoluyla devredebilecek; toplu taşıma hizmetlerini imtiyaz veya tekel oluşturmayacak şekilde ruhsat vermek suretiyle yerine getirebileceği gibi toplu taşıma hatlarını kiraya verme veya 67’nci maddedeki esaslara göre hizmet satın alma yoluyla yerine getirebilecektir.

18.10.1983 tarih ve 18195 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 12’nci maddesinde, trafik düzeni ve güvenliği yönünden belediye sınırları içinde ticari amaçla çalıştırılacak yolcu ve yük taşıtları ile motorsuz taşıtların çalışma şekil ve şartları, çalıştırılabileceği yerler ile güzergâhlarını tespit etmek ve sayılarını belirlemek görev ve yetki olarak il ve ilçe trafik komisyonlarına verilmişse de 5393 sayılı Kanun’un 84’üncü maddesi ile 5393 sayılı Kanun’la, belediyenin sorumlu ve yetkili kılındığı görev ve hizmetlerle sınırlı olarak 2918 sayılı Kanun’un uygulanmayacağı ifade edilmiş ve bu hüküm çerçevesinde, Kanun’un yürürlüğe girdiği 13.07.2005 tarihinden itibaren il trafik komisyonun belediye sınırları içerisindeki toplu taşıma yetkisi kaldırılmıştır.

Bu bağlamda Danıştay 8’inci Dairesinin 17/09/2020 tarihli ve E. No: 2016/14732, K. No: 2020/3653 sayılı kararındaki “… belediyenin yetki ve imtiyazları arasında yer alan toplu taşıma araçları ve ticari taksilerin sayılarını, zaman ve güzergahlarını belirleme yetkisinin Belediye Meclisi'ne ait olduğu anlaşılmış olup, ticari taksi nitelikli araçların çalışma izinleri, sayı ve güzergahlarının belirlenmesi ve buna yönelik olarak yapılan başvuruların değerlendirilmesi ile gerekli işlemlerin yapılmasına ilişkin yetkinin yukarıda anılan mevzuat hükümleri uyarınca belediye meclisine ait olduğu …” şeklindeki hükmü ile Belediye Meclislerinin ulaşım ve toplu taşımadaki yetki ve imtiyazları, bu yorumla yeniden tanımlanmıştır.

Danıştay 13. Dairesi’nin Esas No: 2015/985, Karar No: 2015/3164 ve aynı Dairenin Esas No:2014/384, 2014/1950 No.lu Kararlarında, belediyelerin yürütmekle görevli ve yetkili oldukları toplu taşıma hizmetini,

  • Bizzat yapmak yerine imtiyaz suretiyle devrine karar verilmesi için Danıştayın görüşü ve İçişleri Bakanlığının onayının alınmasının ön koşul olduğu,

  • Kiralama yolunu seçmesi hâlinde ise hem taşınır hem taşınmazlar için kira süresinin 10 yılla sınırlı olduğu,

  • Ruhsat vermek suretiyle yerine getirilmesi usulünde ise ruhsat verilecek sürenin, tespit edilen muhammen bedelin yıllık mı yoksa ruhsat verilen süre için mi öngörüldüğünün, yıllık olarak tespit edilmiş ise her yıla ilişkin artış oranının nasıl belirleneceğinin vb. hususların açık bir şekilde ortaya konulması gerektiği,

  • Yukarıdaki usullere gördürülecek hizmetlere ilişkin ihalelerin Devlet İhale Kanunu hükümlerine göre yapılması gerektiği, yönünde hükümler verilmiştir.

İl Emniyet Müdürlüğü nezdinde yapılan araştırma sonucunda 2008/828 sayılı Encümen Kararına konu olan 184 adet taksinin hepsi ya da bir kısmı için alınmış ve 5393 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten öncesine dayanan herhangi bir İl Trafik Komisyonu Kararına rastlanamamıştır. Bu bağlamda ilde bulunan 184 adet taksinin, herhangi bir komisyon ya da Belediye Meclis Kararına dayanmaksızın ticari faaliyetine devam ettiği anlaşılmıştır.

Oysaki 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun 1’inci maddesinde “Genel bütçeye dahil dairelerle katma bütçeli idarelerin, özel idare ve belediyelerin alım, satım, hizmet, yapım, kira, trampa, mülkiyetin gayri ayni hak tesisi ve taşıma işleri bu Kanunda yazılı hükümlere göre yürütülür. ...” hükmü yer almakta olup, bu hükmün taksi plakaları ile ilgili hususu da kapsadığına şüphe yoktur.

Burada kazanılmış bir hakkın varlığından söz edebilmek de mümkün bulunmayıp bunun için, bu hakkın yürürlükteki hukuk kurallarına uygun olarak tesis edilen bir işlemle elde edilmiş olması gerekmektedir. Nitekim Danıştay 10’uncu Dairesinin 2000/2114 Esas ve 2002/3458 sayılı kararına göre, “…Kazanılmış hak, bir hak sağlamaya elverişli nesnel kuralların bireylere uygulanması ile onlar için doğan öznel hakkın korunması anlamında kabul edilebileceğinden, kazanılmış bir haktan söz edilebilmesi için bu hakkın yeni düzenlemeden önce yürürlükte olan kurallara göre bütün sonuçlarıyla fiilen elde edilmiş olması gerekmektedir.”

Yukarıda belirtilen yüksek yargı kararları ışığında, belediyenin görevine giren bir hizmetin süresiz olarak üçüncü kişilere bir hak olarak verilmesi suretiyle gördürülebilmesi hukuken mümkün gözükmemekle birlikte mevzuata aykırı olarak tesis edilen ve belirtilen nitelikteki işlemlerin ilgililer yönünden kazanılmış hak doğurması da aynı nedenle imkan dahilinde değildir.

Bu bağlamda 4/5/2021 tarih ve 31474 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “Anayasa Mahkemesinin 07/04/2021 Tarihli ve 2018/20720 Başvuru Numaralı Kararı”nda belirtilen aynı mahiyetteki konu için Anayasa Mahkemesince mülkiyet hakkının ihlaline karar verildiği bir vakıaysa da Anayasa Mahkemesinin bahse konu kararı ayrıntılı bir tahlile tabi tutulduğunda bu kararın bulgumuza yansıyan düşünceyi teyit eder nitelikte bir mahiyet taşıdığı anlaşılacaktır. Anılan mahkeme kararında özetle:

  • Öncelikle idare tarafından ilk tahsis işlemi yapıldığı tarihten iptal işlemi yapılıncaya kadar olan dönemde herhangi bir müdahalede bulunmadığı gibi işgaliye harcı ve benzeri ücretler karşılığında davacılara yer gösterildiği ve faaliyetleri kolaylaştıracak çeşitli imkânlar tanındığı, bu tutumunun davacılarda uzun zamandır süregelen faaliyetlerini sürdürecekleri yönünde haklı bir beklenti oluşturduğu, dolayısıyla yapılan tahsis işleminin iptali şeklindeki müdahalenin davacılar açısından öngörülebilir olmadığı, dolayısıyla ekonomik bir değer olan bu hatların iptalinin “mülkiyet hakkının” iptali anlamına geldiği,

  • Mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa’ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna uygun olması, kamu yararı amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerektiği, somut olayda idarece yapılan işlemin “kanunilik ilkesini” karşıladığını ve “kamu yararı amacını” sağlamaya yönelik olduğu,

  • Ölçülülük ilkesinin elverişlilik, gereklilik ve orantılılık alt ilkelerden oluştuğunu, somut olayda bu ilkelerden elverişlilik ve gereklilik ilkelerinin sağlandığı,

  • Ancak idarenin iyi yönetim ilkesine uygun hareket etmeyerek uzun yıllardan bu yana yolcu taşımacılığı faaliyetini elinde bulunduran başvurucuların, alınan karar öncesinde bilgilendirilmediğinden oluşacak yeni duruma kendilerini hazırlayabilmeleri yönünde imkân sahibi olmadıkları, herhangi bir uyarı yapılmadan ve geçiş süresi de öngörülmeden bir anda alınan karar ile başvurucuların toplu taşıma faaliyetinin sona erdirildiği, başvurucuların bu kararın alınma sürecinde herhangi bir etkisinin de olmadığı, başvurucuların etki etmesinin mümkün olmadığı ve tek taraflı olarak alınan bir kararla ekonomik bir değer teşkil eden imtiyazın idarece belirlenen bir zamanda iptal edildiği, bu hususun imtiyaz sahibi olan başvurucular yönünden öngörülemez bir durum olduğu, öte yandan imtiyazı iptal eden idarenin, başvurucuların bu nedenle karşılaşacakları muhtemel zararlarının tazmini amacıyla herhangi bir tedbir almadığı gibi hak sahiplerine faaliyetlerini sürdürebilecekleri başka bir alan da göstermediği, bütün bu hususlar bir araya geldiğinde imtiyaz sahiplerine iptal sonrasında oluşacak yeni duruma uyum göstermeleri için süre ve imkân tanınmadan, iptalin olası sonuçları hakkında herhangi bir önlem almadan ve daha da önemlisi iptalden önce buna ilişkin objektif koşullar belirlenmeden imtiyazın sona erdirilmesi bütün külfetin başvuruculara yüklenmesi sonucunu doğurduğuna karar verilmek suretiyle orantılılık ilkesine aykırı hareket edildiği,

  • Sonuç olarak derece mahkemelerinin kamu makamlarının imtiyazın iptaliyle ilgili takdir yetkisinin önceden belirlenmiş ve öngörülebilir bir koşul veya ölçüt dikkate alınmadan kullanılabileceği yönündeki yorumları, mülkiyet hakkı kapsamında korunması gereken bir menfaati bulunduğu kabul edilen başvuruculara öngörülemez bir şekilde şahsi olarak aşırı ve orantısız bir külfet yüklemiştir. Bu sebeple başvurucuların mülkiyet hakkı ile kamu yararı arasında olması gereken adil dengenin başvurucular aleyhine bozulduğu sonucuna varılmıştır.

Yukarıda özetlenen AYM kararı çerçevesinde, ihalesiz olarak verilen yolcu taşıma imtiyazının iptal edilerek söz konusu işin ihale ile verilmesi gerektiği konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamakla birlikte idarenin iyi yönetişim ilkelerine uygun olarak hat sahiplerini karar almadan önce objektif koşullar konusunda bilgilendirerek yeni oluşacak duruma kendilerini hazırlayabilecekleri imkân sunması, gerekirse makul olarak değerlendirilebilecek bir süre öngörülerek bir geçiş dönemi sağlanması, böylelikle yapılacak hukuki müdahale sonrasında bütün külfetin hat sahiplerinin üzerinde kalmaması hususunda azami gayret gösterilmesi gerekmektedir.

Ayrıca şehir içi yolcu taşımacılığını düzenleme yetkisi olan ve hizmet sınırları içerisinde bulunan belde halkının mahalli müşterek ihtiyaçlarının karşılanmasına matuf görevlerini yerine getirebilmek için ekonomik bir güce ihtiyaç duyan belediyeden, herhangi bir bedel ödenmeden süresiz bir imtiyaz devri yapılamayacağına da kuşku yoktur.

Bu konudaki yasal düzenlemelere kusursuz bir uyumun varlığının, ülke gündemini sık sık meşgul eden fahiş taksi plakası fiyatları ile doğrudan ilişkisi olduğuna şüphe yoktur. Süreli verilen kimsenin mülkiyetinde kalmayacak plakaların, bu hâliyle ticarete konu olmayacağı muhakkaktır.

Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde ne zaman ve nasıl verildiği belli olmayan, hangi tarihli kararlarla ve ne şekilde tahsis edildiğine ilişkin detaylı bilgiye ulaşılamayan 184 adet T plakanın süresi ve şartları da belirtilerek ve 5393 sayılı Kanunu’na uygun olarak, 2886 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde ve/fakat yukarıda anılan Anayasa Mahkemesi Kararı doğrultusunda iyi yönetişim kurallarına da riayet edilmek suretiyle hat sahiplerine makul bir süre tanınması kaydıyla ihale yoluyla verilmesi sağlanmalıdır.

Kararla ilgili sorunuz mu var?